Film kızı evlerine yakın bir yerde tecavüz edilerek katledilen, kendi savaşını kendi yöntemleriyle veren bir kadını, anneyi mercek altına alıyor. Kızının öldürüldüğü yoldaki üç bilborda şunları yazdırıyor: ’’Ölürken tecavüze uğradı ve hala kimse tutuklanmadı? bu nasıl olur Şef Willoughby?’’ Ve tepkileri üzerine çekiyor bunun sonucunda. Bu filmi sistem eleştirisi bir kara mizah olarak değerlendirdim. Yozlaşmış iktidar sistemi ve toplumlarda bolca görebileceğimiz ”siyah-beyaz, homofobi, polis-halk, adalet sistemi” gibi sorunlara harika yazılmış diyaloglarla değinen film annenin zorlu mücadelesinde bizi de ortak ediyor. Aynı anda hem bir polisiye, hem de kara mizah içeren bir drama izliyoruz. Polis Dixon karakterinin oldukça ırkçı, insancıl bir tutumdan uzak ve kavgacı bir tip olduğunu görüyoruz. Buna karşın yangından davanın dosyalarını kurtardığında yine bu karakterle görüyoruz ki bir insanın tamamıyla kötü olmadığı noktalar da oluyor ve o kişinin hayati bir iyiliği dokunabiliyor. Aslında bir kırılma anı yaşıyor filmde. Bunlar bir yana, Sam Rockwell’in oyunculuğu da oldukça başarılıydı. Nitekim mücadele eden kadın Mildred Hayes’in çok da iyi bir anne olmadığını çocuklarıyla çatışmalarından, ya da kötü biri izlenimini yaratan bir polisin o kadar kötü olmadığını da sonrasında görüyoruz. İnsan tamamen “iyi” ya da tamamen “kötü” olarak değerlendirilemediğini gözlemliyoruz. Şu soru da önemlidir: kötüleri polis yakalayacak hakim yargılayacak ama ya polis ve hakimi? Bu hukuksal boşluğun sonuçları neler olur? Adalet nasıl sağlanır? Herkes kendi yöntemleriyle sağlarsa ne olur? Bu filmin söyleyecek çok şeyi var. İzlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Son olarak ”bir vakayı, toplumun gözü önünde tuttukça, o vakanın çözülme şansı da bir o kadar artıyor.”
Leave a Reply